07 Ocak 2016

 ‘Paralel Yapılar’ sadece Türkiye’de mi var?

Kiminin çoktan başladığını kimininse başlamaya ramak kaldığını söylediği 3. Dünya Savaşı maalesef her iki durumda da kendisini hissettirir bir noktaya getirdi dünyayı.

Özellikle de bölgemizi. Çünkü küresel güçlerin 3. Dünya Savaşı için planladıkları merkez alanın bölgemizin dışında bir yerde olma olasılığı artık neredeyse sıfır.

2. Dünya Savaşı'nın bitiminden beri Ortadoğu'nun bir rahat ve huzur yüzü görmediği göz önüne alındığında 3. Dünya Savaşı'nın her daim içine kolayca nifak sokulan Müslümanlarca çoktandır yaşandığı ise bir gerçek.

Nicedir bu topraklarda karışıklığın biri bitmeden diğeri başlıyor. ABD'nin Irak'ı işgalinden sonraki süreç, Ortadoğu'nun kaderinin kana, ölüme, göçe, yokluğa, vahşete endekslendiğinin kanıtı gibi.

O gün bugündür herkesin gözleri önünde milyonlarca insan ölüyor. Milyonlarca insan aç, susuz, sakat yokluğun en rezil rüsva hallerini yaşıyor…  Evini ocağını terk edip, göç yollarının kederiyle yüz yüze yaşamak zorunda kalanların sayısı milyonları aştı.

Sadece Suriye'de ülkelerini terk etmek zorunda kalanların sayısı çoktan 5 milyonu buldu. Ülke sınırları içinde göç edenlerin bu rakamı çoktan ikiye katladığı söyleniyor. Kaçanların, göçenlerin en az yarısı, olup biteni anlayamayan çocuklar.

İstediğiniz kadar rakamları sokun birilerinin gözüne, istediğiniz kadar savaşın vahşetini anlatan yazılar yazın, fotoğraflar düşürün sayfalarınıza, ekranlarınıza. Günün sonunda çok bir şey değişmiyor.

İnsan olanın vicdanını titreten, içini yakan her bir görüntü birileri için önceden planlanmış bir projenin önceden hesap edilmiş mihenk taşları sadece.

Dışarından bakana görünen ise Müslümanların bitmek bilmez bir hırsla kendi kendilerini yiyor olduğu. O yüzden de en başta bölgenin kadim halkları inanıyor, inandırılıyor söylenen yalanlara. Haydi diğerlerini bir kenara bırakalım, ‘Ortadoğu' ve ‘bataklık' sözcüklerini yan yana kullanmayan kaç kişi var ülkemizde?

Sürekli öne çıkarılan bu tanımlamayı kuvvetlendiren bütün argümanlar, aparatlar ise her daim hazır. Dinlediğiniz ve gördüğünüz her haber mutlaka ipini koparmış bir çılgınlığa, sağa sola savrulan bombalara, oluk oluk akan kanlara ve zalim diktatörlere bulaşık çünkü.

Oysa artık sağır sultan bile duydu ve biliyor ki Batı'nı potansiyel düşman bellediği bıkmadan terörle ilişkilendirdiği İslam'ın, bataklık diye lanse ettiği de İslam Âlemi'nin ta kendisi.

Sadece 2. Dünya Savaşı'ndan veya 1. Körfez Savaşı'ndan bu yana Ortadoğu'daki gelişmeler değerlendirildiğinde dahi bölgenin enerji kaynakları üzerinden sürdürülen çıkar savaşlarının ardındaki asıl hedefin İslam coğrafyası olduğu görülebiliyor.

Hatta Ortadoğu'daki bütün bu hesaplaşmanın yüz yıl önce parçaladıkları halde hala hınçlarını alamadıkları Osmanlı'nın coğrafyasını pervasızca yeniden paylaşmanın hastalıklı hali olduğunu söylemek dahi mümkün.

Türkiye'nin kendi içinde PKK'nın  ‘Devrimci Halk Savaşı' derdine sokakları terörize eden uçuklukla uğraşması da hafta sonu gerilen İran ve Suudi Arabistan ilişkilerinin sebebi de Batı'nın bu ‘çarpık' bakışından bağımsız değil.

Bugün gelinen noktada Suriye krizinin diğer ülkelerin, olabilirse kendi içlerinde olamazsa ülkelerin kendi aralarında önce ‘etnik', olmadı ‘mezhep' eksenli çatışmaların içine taşınması, akıllarındaki senaryolardan sadece biri.

Peki, ne oluyor da lafa geldiğinde mangalda kül bırakmayan bizler her seferinde kolayca ‘Haçlı zihniyetinin' oyuncağı olabiliyoruz? Ne oluyor da Müslüman'ın Müslüman'la savaşmasının İslam Âlemi'ne tırnak ucu kadar faydasının olmayacağını ezberleyen her ülke öyle ya da böyle aynı oyuna geliyor?

O zaman 15 Aralık'ta Riyad'da ‘Teröre Karşı İslam İttifakı'nın ne kadar İslam kaygısıyla yapıldığı sorusu takılıyor aklıma. Suriye'deki muhalif gruplardan, İslam Ordusu'nun Lideri Zehran Alluş'un öldürülmesi ve Suudi Arabistan'da İran'a yakınlığıyla bilinen Şii din adamı Şeyh Nimr'in 46 kişiyle birlikte apar topar idam edilmesi de.

İslam âlemi içindeki düşmanlıkları artırdığı gibi Suriye krizine çözüm bulma umutlarını da olumsuz etkileyen son gelişmelerin ardındaki güç ne kadar ‘Milli' ve ‘Yerli' acaba?

Müslümanları yeni bir mezhep savaşına, oradan yeni bir dünya savaşına sürükleyebilecek oyunların içinde başka hangi ülkelerin ‘Paralel Yapıları' var merak ediyorum.